Eser Sayılmanın Şartlarından Hususiyet Şartı Nedir?
- Av. Gözde Nur Altınova
- 18 Haz
- 3 dakikada okunur
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 1/B'ye göre eser, sahibinin hususiyetini taşıyan ilim-edebiyat, musiki, güzel sanat ve sinema eserlerinden birine dahil olan her çeşit fikir ve sanat ürünüdür. Bu kanun maddesi kapsamında, bir fikri ürünün, eser olarak kabul edilebilmesi için üç temel şartın aranması gerekir:
Şekli şart
Subjektif şart
Objektif şart
Bu şartlar hakkında, Eser Sayılmanın Şartları makalemizden daha detaylı bilgi edinebilirsiniz.

Hususiyet Şartı
Bir fikri ürünün, eser olarak kabul edilebilmesi için aranması gereken subjektif şart, esasen eserin sahibinin hususiyetini taşıması gerektiğidir. Hususiyet şartı; her fikri mahsulün FSEK kapsamında korunmasını ve eserlerin diğer fikri ürünlerden ayırt edilmesini sağlar. Hususiyet, her somut olayda uzman bilirkişiler marifetiyle belirlenir. Bilirkişiler; aynı tip eserlerin genel olarak nasıl meydana getirildiğini, sahibinin hususinin esere yansıtılıp yansıtılmadığını, yansıtılmış ise nelerde belirgin olduğunu tespit etmelidir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 11.2.2002 E. 8275/K. 8839) Hususiyet kavramının açıklığa kavuşturulması, eserin koruma kapsamını da belirlediği için büyük önem taşır.
Alman mahkemelerinden farklı olarak Yargıtay, hususiyet kavramını incelerken belirli kriterler ortaya koymamıştır. Bu kavram, ya hiçbir açıklama getirilmeksizin tekrarlanmakta ya da özellik veya orijinal gibi kelimelerle açıklanmaya çalışılmaktadır. Yargıtay'ın bazı kararlarına göre bir çalışmanın eser sayılabilmesi için, eser sahibi tarafından meydana getirildiğinin, başka kaynaklardan alınan bir kopya olmadığının ve zihinsel çabanın bir ürünü olduğunun belirlenmesi gerekli ve yeterlidir. (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 11.2.1972, E. 1971/12331, K. 1972/ 1080)
Öte yandan, içerik/anlatım/üslup taşıyan her fikri ürün de korunmaz. Hususiyet, içerik/anlatım/üslup ile aynı anlamda olmayıp bundan fazlasını ifade eder. Hususiyetin belirlenmesinde anlatım, üslup ve nispeten bağımsızlığın yanında, şu üç unsurun büyük önemi vardır:
Fikri ürünü yaratanın, serbest biçimlendirme alanının varlığı:
Serbest biçimlendirme alanı kavramından, bir fikri ürünü meydana getirmede onu yaratanın özgürlük alanı anlaşılır. Başka bir deyişle, bir fikri ürünü yaratırken işin maksadı, mahiyeti, doğası ve teknik zorunluluğu başkaca biçimlendirme özgürlüğü bırakmıyorsa; yani belirtilen nedenlerle herkes o ürünü o şekilde biçimlendirmek zorundaysa serbest biçimlendirme alanının bulunmadığı sonucuna ulaşılır. Bu durumda eserin varligindan söz edilemez. Bu yüzden gündelik rutin fikri ürünler, mektuplar ve tarifeler kural olarak telif hukuku ile korunmaz.
Fikri üründe, genelin üstünde bir özelliğin varlığı
Fikri üründe, amacı uygun olanın üstünde bir özelliğin varlığı:
Önemle belirtelim ki, korumanın kapsamını hususiyet belirler. Yani hususiyetin düzeyi ne kadar yüksek olursa, korumanın kapsamı da o kadar genişler. Aynı şekilde düzeyin düşük oluşu, korumanın kapsamını daraltır. Bir fikri ürünün, telif korumasından yararlanabilmesi için aynı alandaki diğer eserlerle arasına mesafe koyması gerekir. Başka bir deyişle, bir eserin hususiyeti ne kadar fazla ise, o alanda sonradan meydana getirilecek çalışmalarda o eserle arasına o kadar mesafe konulmalıdır.
Bu mantık çerçevesinde hususiyet; kompozisyonda, materyalin seçiminde, kullanım ve düzenleme tarzında, eserin içeriğinde veya şekillendirilmişinde görülebilir. Bu yüzden hususiyet, her eser çeşidinde ayrı özelliklere göre incelenerek belirlenir. Hususiyetin belirlenmesinde esas olan, eserin tamamıdır. Bu noktada önemli olan husus genel intibadır. Yani ögeler tek tek ele alındığında hususiyet sorgulanabilir olsa da, farklı ögelerin bir arada kullanılmasıyla oluşan genel intiba, hususiyeti oluşturabilir.
İnsanın dışındaki doğa, hayvan ve bitki gibi diğer varlıklar hususiyet şartı nedeniyle bir eser meydana getiremezler. Hususiyet, insanoğluna özgü bir nimettir. Eser sahibi, eseri meydana getirebilmek için makine ve bilgisayar gibi her türlü yardımcı araca başvurabilir. Ancak bu halde eser sahibi, biçimlendirici olarak herhangi bir şekilde ve belirli bir oranda faaliyette bulunmalıdır. Eğer sonucu, yalnızca teknik araçla ulaşılmışsa ortada bir eser yoktur. Bu nedenle makinelerle veya bilgisayarlarla meydana getirilen fikri ürünlerde husus varlığı, o makineyi kullanan kişinin, sonucu hangi derecede etkilediğine bağlıdır. Örneğin, edebi bir eserin sadece bilgisayar programıyla başka bir dile çevirisi, işlenme olarak nitelendirilemez. Buna karşılık bir desinatör, bir tasarım ya da grafiği, resim ve çizgi programları kullanarak meydana getirdiğinde ortada korunacak bir eser olacaktır.
Açıklanan nedenlerle tabiat güçleri tarafından oluşturulmuş cisimler eser sayılmaz. Bir kişinin, tabiatın oluşturduğu harikulade bir cismi bulup onu sergilemesi, o cisme eser niteliği kazandırmaz. Bu nedenle, zaten mevcut bir arkeolojik eseri veya cismi çok fazla çaba sarf ederek de olsa bulan kişiyi, eser sahibi saymak mümkün değildir. Demek ki, bulunan veya çıkartılan eserlerin ortaya konulmasında çaba gösteren kişi ile o eserleri oluşturan kişi arasında yasak okuyucu çok önemli bir ayrıma gitmiştir.
Yine folklorik veya anonim ürünlerin tekrarlanması halinde hususiyet yoktur. Ancak böyle bir ürünü tekrarlayan kimse, ürüne kişisel ve öznel katkı yapmışsa, bağımsız veya işlenme bir eser olarak ortaya çıkabilir. Somut olayda bunun tespiti güçtür. Örneğin, 19. yüzyıldan kalma bir eserin tahtadan yeniden heykelini çıkaran heykeltıraş, bu heykelin eser sahibi olmaz. Ancak Anadolu Ateşi dans grubunun ortaya koyduğu raksta, bu grup, ülkemizin farklı yörelerine ait ve bilinen folklorik ürünlere özel katkı yapılmak suretiyle, değişik bir şekle soktukları için bu yeni raks, hususiyet taşıdığından eser kabul edilir.