Evlilik Dışı Çocuğun Yasal Miras Hakkı
- Av. Gözde Nur Altınova
- 7 Kas 2024
- 11 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 20 Nis
Türk Medeni Kanunu, evlilik dışı çocukların miras haklarını, anne ve baba bakımından ayrı ayrı düzenlemektedir. Anne bakımından evlilik dışı çocuklar ile evlilik içi çocuklar arasında miras hakkı açısından bir fark bulunmazken, baba bakımından mirasçılık durumu, çocuğun babası tarafından tanınması veya mahkeme kararı ile soybağının kurulmasına bağlıdır. Evlilik dışı bir çocuğun soybağı düzeltildiğinde ise, bu çocuk, evlilik içi çocuklarla aynı haklara sahip olur. Bu yazıda, evlilik dışı çocukların miras hakları ve soybağı düzeltme işlemleriyle ilgili yasal düzenlemeler ele alınacaktır.
Evlilik Dışı Çocuğun Yasal Miras Hakkı
Anne bakımından evlilik içi çocuklarla evlilik dışı çocuklar arasında miras hakkı açısından bir fark yoktur. Evlilik dışı çocuk, annesinden evlilik içi çocuğun aynı miras hakkını alır.
Buna karşılık, baba bakımından evlilik dışı çocuğun mirasçılık durumu Türk Medeni Kanununun 498. maddesinde “evlilik dışında doğmuş ve Soy bağı, tanıma veya hakim hükmü ile kurulmuş olanlar, baba yönünden evlilik içi hısımlar gibi mirasçı olurlar” şeklinde düzenlenmiştir.
Bunun sonucu olarak, babası tarafından tanınan veya mahkemece babalık kararı verilmiş olan çocuklar, baba yönünden evlilik içi hısımlar gibi mirasçı olurlar.

Soybağı Düzeltilmiş Çocuğun Yasal Miras Hakkı
Düzeltilmiş soybağı, evlilik içi soybağı hükmünde olduğundan, Soy bağı düzeltilmiş bir çocuk, evlilik içi çocuk gibi, tam miras hakkına sahiptir.
Türk Medeni Kanununun 292. maddesinde düzenlenen evlenme ile soybağının düzeltilmesi hallerinin yanında, çeşitli tarihlerde çıkarılan özel kanunlarla da soybağının düzeltilmesi yoluna gidilebilmektedir. Fakat böyle bir özel kanun gereğince evlilik dışı çocuğun nüfus siciline evlilik içi çocuk olarak yazdırılması bu kanunun öngörüldü geçici bir süre için yapılmak gerekir. Bu süre, hak düşürücü bir süre niteliğindedir.
İlgili Yargıtay Kararları
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2015/1475 E. 2015/8342 K.
MAHKEMESİ: Aile Mahkemesi
DAVA TÜRÜ: Çocukla Kişisel İlişki Kurulması ve Soybağının TespitiTaraflar arasındaki “kişisel ilişki tesisine” dair dava ile, aynı davacı tarafından davalıya karşı açılan “soybağının tespiti” davasının birleştirilerek yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm, davalı tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacı, 3.4.2014 tarihinde açtığı dava ile, davalı ile evlilik dışı ilişkisinden dünyaya gelen çocukla kişisel ilişki hakkı tanınmasını istemiştir. Bu davada, çocukla davacı arasında soybağı kurulmamış olduğunun görülmesi üzerine mahkemece, davacıya, çocukla soybağının kurulması davası açmak üzere süre verilmiş, davacı vekili tarafından, çocukla davacı arasında soybağının tespiti talebiyle 7.5.2014 tarihinde açılan 2014/351 esas sayılı dava, kişisel ilişki tesisine ilişkin dava ile birleştirilerek görülmüş; mahkemece; “ küçük ...'ın davacının kızı olduğunun tespitine, davacı ile çocuk arasında kişisel ilişki kurulmasına karar verilmiş, çocuk lehine talep tarihinden itibaren aylık 150.-lira tedbir, kararın kesinleşmesinden itibaren de aynı miktarda iştirak nafakasına” hükmedilmiştir. Kararı davalı temyiz etmiştir.
Küçük ..., 10.3.2014 doğumludur. Annesi davalı ...'nun evliliği 8.5.2013 tarihinde kesinleşen boşanma kararıyla sona ermiş, çocuk evliliğin sona ermesinden itibaren üç yüz gün geçtikten sonra dünyaya gelmiştir. Bu halde çocuğun bir başka erkekle soybağı ilişkisi mevcut değildir. Nitekim, küçüğün, annesinin kızlık hanesine “ evlilik dışı doğum” olarak 10.3.2014 tarihinde tescil edilmiş olduğu görülmektedir. Evlilik dışı ilişkiden dünyaya gelen çocuğun, bir başka erkekle soybağı mevcut olmadığına göre, davacı tarafından “tanınmasına” hukuken bir engel bulunmamaktadır.
Başka bir ifade ile davacı, davalı ile evlilik dışı ilişkisinden doğan çocuğu Medeni Kanun hükümlerine (m. 295) göre tanıyabilir ve soybağının bu suretle kurulması sağlanabilir. Tanıma; babanın, resmi senetle veya vasiyetnamesinde yapacağı beyanla mümkün olduğu gibi, nüfus memuruna veya mahkemeye yazılı başvuruda bulunmasıyla da yapılabilir. (TMK. m. 295/1)
Davacı tarafından açılan ve kişisel ilişki tesisine dair dava ile birleştirilen “soybağının tespiti” isteğine ilişkin dava; mahkemeye yapılmış yazılı tanıma başvurusu niteliğinde görülebilir ise de, bu dava, davacı tarafından değil vekili tarafından açılmıştır.
Tanıma beyanı, şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan olup, tanıyan kişi tarafından bizzat kullanılması zorunludur. Akdi ya da kanuni temsil burada geçerli değildir. Bu bakımdan davacının vekilinin açtığı “soybağının tespiti” isteğine ilişkin davayı, babanın yazılı “tanıma beyanı” olarak nitelendirmek olanağı da yoktur. Çocuk ile baba arasındaki soybağının mahkemece belirlenmesini yasal olarak ana ve çocuk isteyebileceğine (TMK. m. 301/1), genetik babaya babalık davası açma hakkı tanınmadığına göre, bu davayı “ babalık davası” olarak vasıflandırmak da mümkün bulunmamaktadır. Bu sebeple, mahkemece; kanuna aykırı olarak küçük Tuğsem Reyhan'ın davacının kızı olduğunun tespiti” yönünde karar verilmiş olması, davacı ile çocuk arasında soybağını tesis etmez. Durum böyle olmakla birlikte, davacının çocukla arasında "tanıma" (TMK m. 295) yoluyla soybağını tesis etmesi imkanı halen mevcuttur.
Öyleyse, davacıya; davalı ile evlilik dışı ilişkisinden dünyaya gelen çocuğunu Türk Medeni Kanununun 295. maddesi hükümleri çerçevesinde tanıması imkanı verilmeli, çocukla davacı arasında soybağı tesis edildikten sonra davacıya kişisel ilişki hakkı tanınıp tanınmayacağı değerlendirilmelidir. Açıklanan yönler gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre diğer yönlerin incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 22.04.2015 (Çrş.)
Yargıtay (Kapatılan) 18. Hukuk Dairesi 2013/18452 E. 2013/17908 K.
MAHKEMESİ: Aile Mahkemesi
Dava dilekçesinde, davacının babasının ... olmayıp ... olduğunun tespiti istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı ... tarafından temyiz edilmiştir.
YARGITAY KARARI
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Davacı vekili dava dilekçesinde, davacının annesi...'nın, ...'dan boşanıp bir süre gayriresmi birlikte yaşadığı davalı ... ile evlendiğini, bu evlilik öncesi ilişkiden davacının doğduğunu, davacının kayden babası görünen davalı ...'ın davacının gerçek babası olmadığını, bu durumu davacının yeni öğrendiğini, birleşen dava dilekçesinde de aynı şekilde davacının gerçek babasının ... olduğunu ileri sürerek soybağının reddine ve babalığın tespitine karar verilmesini istemiş, mahkemece davaların kabulüne karar verilmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 293. maddesinde; " Eşler, evlilik dışında doğmuş olan ortak çocuklarını, evlenme sırasında veya evlenmeden sonra, yerleşim yerlerindeki veya evlenmenin yapıldığı yerdeki nüfus memuruna bildirmek zorundadırlar. Bildirimin yapılmamış olması, çocuğun evlilik içinde doğan çocuklara ilişkin hükümlere tabi olmasını engellemez.", 294. maddesinde: “Ana ve babanın yasal mirasçıları, çocuk ve Cumhuriyet Savcısı sonradan evlenme yoluyla soybağının kurulmasına itiraz edebilirler. İtiraz eden, kocanın baba olmadığını ispatla yükümlüdür. Çocuğun altsoyu da, çocuğun ölmüş ya da ayırt etme gücünü sürekli olarak kaybetmiş olması halinde itiraz hakkına sahiptir. Tanımanın iptaline ilişkin hükümler kıyas yoluyla uygulanır.", aynı Yasanın 300. maddesinde ise; "Tanıyanın dava hakkı, iptal sebebinin öğrenildiği veya korkunun etkisinin ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her halde tanımanın üzerinden beş yıl geçmekle düşer. İlgililerin dava hakkı, davacının tanımayı ve tanıyanın çocuğun babası olamayacağını öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl ve her halde tanımanın üzerinden beş yıl geçmekle düşer. Çocuğun dava hakkı, ergin olmasından başlayarak bir yıl geçmekle düşer. Yukarıdaki süreler geçtiği halde gecikmeyi haklı kılan sebep varsa, sebebin ortadan kalkmasından başlayarak bir ay içinde dava açılabilir.", 295. maddesinde; "Başka bir erkek ile soybağı bulunan çocuk, bu bağ geçersiz kılınmadıkça tanınamaz." hükümleri yer almaktadır.
Somut olayda; davacı vekili, davacının annesi...'nın, ...'dan boşandıktan sonra, bir süre gayriresmi birlikte yaşadığı davalı ... ile evlendiğini, bu evlilik öncesi ilişkiden davacının olduğunu, davacının kayden babası görünen davalı ...'ın gerçek babası olmadığını, davacının gerçek babasının ... olduğunu ileri sürerek soybağının reddi ile babalığın tespitini istemiş, mahkemece soybağının reddi ile babalık davasının kabulüne karar verilmiştir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden; davacının 05.01.1983 tarihinde doğduğu, nüfusa 05.01.1990 tarihinde tescil edildiği, davacının annesi...'nın 13.01.1975 tarihinde ... ile evlendiği ve 20.01.1981 tarihinde boşandığı, bir süre davalı ... ile evlilik dışı olarak birlikte yaşadıktan sonra 03.01.1990 tarihinde onunla evlendiği, anne... ile davalı ...'ın evlilik öncesi ilişkilerinden olduğuna dair ortak bildirimleri üzerine davacının nüfusa tescil edildiği, davacının doğum tarihinde anne...'nın resmi bir evlilik kaydının bulunmadığı, ...'ın 13.07.1999 tarihinde öldüğü, tanık beyanlarına göre davacının, ...'ın cenazesinde gerçek babasının kim olduğunu öğrendiği, davacının gerçek durumunu öğrenme tarihi ve ergin olduğu tarih dikkate alındığında yasada öngörülen hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Gerçekleşen bu duruma göre; dava, soybağının reddi değil, Türk Medeni Kanununun 294. maddesine dayanan sonradan evlenmeyle kurulan soybağına itiraz, birleşen dava ise babalığın tespiti niteliğindedir. Davacı ile davalı ... arasındaki soybağı, davacının annesi... ile davalı ...'ın sonradan evlenmesiyle kurulmuş olup, bu şekilde kurulan soybağına itiraz davası açılabilmesi için yasada öngörülen hak düşürücü süre geçmiştir. Sonradan evlenmeyle kurulan soybağı da iptal edilmemiştir.
Öyleyse yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler dikkate alındığında hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle sonradan evlenmeyle kurulan soybağına itiraz davasının reddine, çocuk ile başka bir erkek arasında soybağı ilişkisi varsa babalık davası dinlenemeyeceği ve nüfusta kayden baba olarak görünen davalı ... ile davacı arasındaki soybağı ilişkisi ortadan kalkmadığı dikkate alındığında babalık davasının şartları da oluşmadığından bu davanın da reddine karar verilmesi gerekirken yerinde olmayan gerekçe ile davaların kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir. Bu itibarla, yukarıda açıklanan nedenler göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi yerinde bulunmadığından hükmün bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Davalının temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulüne, yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunla 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa eklenen Geçici 3. maddesindeki atıf nedeniyle 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 428. maddesi gereğince hükmün BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 16.12.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesi 2012/1356 E. 2013/6756 K.
MAHKEMESİ: İş Mahkemesi
Davacı, Kurum tarafından ölüm aylığından kesinti yapılarak evlilik dışı çocuklara ödenmesi işleminin iptaline, yapılan kesintilerin ödenmesi gerektiğinin tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
KARAR
Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacı vekilinin yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz edenlere yükletilmesine, 04/04/2013 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Davacılar vekili, sigortalı ... resmi evliliğinden dünyaya gelen müvekkillerine ölüm aylığı %25 oranında ödenirken, evlilik dışı çocuklarına %50 oranında ödendiğini iddia ile Kurum işleminin düzeltilmesiyle eksik ödenen miktarın tahsilini dava etmiştir.
Davalı Kurum, davanın reddini talep etmiş, Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
İhtilaf, 506 sayılı Yasa'nın 68 nci maddesinin yorumundan kaynaklanmaktadır. Söz konusu maddenin 1/A bendinde ölen sigortalının tespit edilecek aylığından dul eşe %50, aylık alan çocuğu bulunmayan dul eşe %75 oranında, 1/C bendinin a fıkrasında belirtilen şartları taşıyan çocuklarına %25 oranında, 1/C bendinin b fırkasında ise, a fıkrasında belirtilen ve sigortalının ölümü ile anasız ve babasız kalan veya sonradan bu duruma düşenler ile ana ve babaları arasında evlilik bağlantısı bulunmayan, yahut sigortalı babanın ölüm tarihinde evlilik bağlantısı bulunmakla beraber, anaları sonradan evlenenlerin her birine %50 oranında aylık bağlanacağı belirtilmiş, aynı maddenin 2 nci bendinde ise, sigortalı tarafından evlat edinilmiş, tanınmış veya nesebi düzeltilmiş, yahut babalığı hükme bağlanmış çocuklar ile sigortalının ölümünden sonra doğan çocukların bağlanacak aylıktan yukarıda belirtilen esaslara göre yararlanabilecekleri hükme bağlanmıştır.
Maddenin 1/A bendinin eşe, 1/C bendinin a ve b fıkralarının çocuklarına bağlanacak aylık oranlarını düzenlediği, 1/C bendinin a fıkrasında sigortalının hayatta bulunan eşi ile birlikte bulunan çocuklara bağlanacak aylık oranları belirlenirken, b fıkrasında ise sigortalıdan aylık alacak eşin bulunmaması durumunda çocuklara bağlanacak aylık oranının belirlendiği yasa metninden açıkça anlaşılmaktadır. Aylıktan pay alan dava dışı çocukların sigortalı tarafından tanınmak suretiyle, nüfus kaydına geçirildiği ve Kurumca evlilik içinde doğan davacılara %25 oranında aylık bağlanırken, tanınmış çocuklara %50 oranında aylık bağlandığı görülmektedir. 68/1-C bendinin b fıkrasında ana ve babaları arasında evlilik bağı bulunmayan çocuklar için %50 oranında aylık bağlanacağı belirtilmekte ise de, bu fıkrada eşin aylığa iştirak etmeme durumu söz konusu olduğundan, bu çocuklarla evlilik içinde doğan çocukların aylık bağlama oranı %50 oranında tespit olunmuştur. Yasa koyucu evlilik içinde doğan çocuklarla, tanınmış çocuklar arasında bağlanacak aylık oranında bir farklılık yaratmamıştır.
Sigortalının eşi hayatta olduğuna göre ve 68 nci maddenin 2 nci bendi hükmü de göz önünde tutularak, gerek evlilik içinde doğan çocuklara gerekse tanınmış çocuklara 506 sayılı Yasa'nın 68 nci maddesinin 1/C bendinin a fıkrası hükmü uyarınca, %25 oranında aylık bağlanması gerekmektedir.Yasa metni açık olduğu gibi, mirastan eşit pay alan çocuklar arasında bağlanacak yetim aylığının farklı oranlarda uygulanması açıkça kanunun ruhuna da aykırıdır.Yukarıda açıkladığım nedenlerle, kararın bozulması gerektiğini düşündüğümden, çoğunluğun görüşüne iştirak etmemekteyim.
Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 2015/9865 E. 2016/6624 K.
MAHKEMESİ: Aile Mahkemesi
Dava dilekçesinde, küçük ...'nın gerçek anne ve babasının ... ve ... olduğunun tespiti ile nüfus kayıtlarının buna göre düzeltilmesi istenilmiştir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
YARGITAY KARARI
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Davacı ..., dava dışı ... ile evliyken, ... ile evlilik dışı ilişkisinden 29.04.2004 tarihinde küçük ...’nın doğduğunu; bu çocuğun davalılar ... ve eşi ...'in hanelerine onların evlilikleri içinde doğmuş çocuklarıymış gibi kaydedildiğini, küçük ...'nın, gerçekte kendi kızı olduğunu ileri sürerek, ...'nın, ... ve ... kızı olduğunun tespiti ile ... ve ...'in üzerindeki kaydının iptaline; ...'ın çocuğun babası olması nedeniyle bu kişinin nüfusuna tesciline karar verilmesini istemiş; mahkemece; küçüğün ... ve eşi ...'in üzerindeki kaydının iptaline ilişkin talep, " bu kişilerle çocuk arasındaki soybağının kaldırılması" olarak nitelendirilmiş, "bu davanın baba ve çocuk tarafından açılabileceği, annenin soybağının kaldırılması davası açma hakkının bulunmadığı” gerekçesiyle; çocuğun babasının ... olduğuna ilişkin talep ise, ''babalık" olarak nitelendirilmiş, "ananın dava hakkının doğumdan başlayarak bir yıl geçmekle düşeceği (TMK. m. 303/1), bu sürenin geçtiği" gerekçesiyle dava tümüyle reddedilmiş; kararı davacı temyiz etmiştir.
Dava, çocuğun anası olduğunu iddia eden ... tarafından, ... ve ... ile, çocuğun babası olduğu iddia edilen ...'ın (bu kişinin 2009 tarihinde ölmüş olması sebebiyle) mirasçılarına ve nüfus idaresine karşı açılmıştır.
Dosyaya alınan kayıtlara göre küçük ..., 29.04.2004 doğumlu olup, halen davalılar ... ve eşi ...'in çocukları olarak onların üzerinde kayıtlıdır. Davacı ..., ...'nın kendi çocuğu olduğunu, dava dışı İbrahim ile evliyken, ... ile evlilik dışı ilişkisinden dünyaya geldiğini ileri sürmektedir. Davalılar ... ve eşi ...; duruşmadaki beyanlarında "küçük ... isimli çocuğun, davacı ...'nın ... ile evlilik dışı ilişkisinden doğduğunu, ... o tarihte evli olduğu için, evlilik dışı ilişkisinden dünyaya gelen bu çocuğu nüfusa kaydettiremediğini, çocuğun mağdur olmaması için kendi çocuklarıymış gibi gerçeğe aykırı beyanla üzerlerine kaydettirdiklerini, çocuğun kendi çocukları olmadığını" kabul etmişlerdir. Davalılar ... ve ...'in bu beyanlarına göre, dava iki yönlüdür. Birincisi; küçük ...'nın davalılar ... ve ...'in üzerindeki kaydının, gerçeğe aykırı beyanla oluştuğu iddiasına dayanan nüfus kaydının düzeltilmesi; İkincisi ise, çocuğun babasının ... olduğunun tespiti ile ...in nüfusuna tescili isteğidir. Küçük ...'nın, ... ve ...’in üzerindeki kaydı iptal edilmedikçe, babalığa ilişkin ikinci isteğin incelenmesi hukuken mümkün değildir. Öyleyse, bu talepler ayrı ayrı incelenmeli ve sonuca bağlanmalıdır. Mahkemece, bu talepler ayrılmadan dava bütünüyle reddedilmiştir.
1-Çocuk halen davalılar ... ve eşi ...'ın evliliğinden doğmuş gibi, bu adları geçenlerin üzerinde kayıtlıdır. Buradaki kayıt iptal edildiğinde, annesi ...'ın, dava dışı İbrahim ile evlilikleri içinde doğmuş olacak, Türk Medeni Kanununun 285'nci maddesinde yer alan hüküm gereğince, çocukla ...'nın kocası dava dışı İbrahim arasında soybağı kendiliğinden kurulmuş olacaktır. Bu soybağı çürütülmedikçe, çocuğun babasının ... olduğuna karar verilemeyecektir. Kanuna göre, çocuk ile bir başka erkek arasında soybağı ilişkisi varsa, bir yıllık hak düşürücü süre bu ilişkinin ortadan kalktığı tarihten itibaren işlemeye başlar (TMK. m. 303/3). Bu bakımdan, çocuğun anasının ... olduğu hükmen belirlendikten ve çocukla dava dışı İbrahim arasındaki Türk Medeni Kanunun 285. maddesi gereği kendiliğinden oluşacak olan soybağı ilişkisi ortadan kaldırıldıktan sonra ananın babalık davası açma hakkı doğmuş olacağına göre, davanın babalığa ilişkin yönünün, bu aşamada "hak duşürücü sürenin geçmiş bulunduğu" gerekçesiyle reddedilmesi doğru değil ise de, verilen ret kararı, açıklanan sebeple ananın dava hakkı henüz doğmadığından babalık bakımından sonucu itibarıyla doğru bulunduğundan, davanın reddi kararının bu yönden ONANMASINA,
2-Davacı, davalılar ... ve ...'ın üzerinde kayıtlı bulunan 29.04.2004 doğumlu küçük ...’nın kendi çocuğu olduğunu, bu çocuğun diğer davalıların miras bırakanı ... ile evlilik dışı ilişkisinden dünyaya geldiğini, o tarihte dava dışı İbrahim ile evli olduğu için çocuğu nüfusa kaydettiremediğini ileri sürmektedir. Davalılar ... ve ... de, bu çocuğun kendilerinden olmadığını kabul etmektedirler. Başkasının çocuğunun, davalılar ... ve eşi ... tarafından kendi çocuklarıymış gibi gerçeğe aykırı beyanla nüfusa tescil ettirmeleri halinde, bu kişiler ile çocuk arasında bir soybağı ilişkisi kurulmuş olmaz. Böyle bir durumda resmi sicilin baştan hatalı oluşturulması söz konusudur. Resmi sicilin içeriğinin doğru olmadığının ispatı kanunlarda başka bir hüküm bulunmadıkça herhangi bir şekle tabi olmadığı (TMK. m. 7/2) gibi, bunun düzeltilmesi de herhangi bir hak düşürücü süreye bağlı değildir. Dava sonucunda, çocuğun halen kayıtlı olduğu haneden çıkıp, başka bir haneye kaydedilecek olması, diğer bir ifade ile hane değişikliği de davayı "soybağının reddi" haline getirmez. Bu bakımdan, küçük ...'nın, davalılar ... ve eşi ...’in üzerindeki kaydının iptali isteği, soybağının reddi olmayıp, gerçeğe aykırı beyanla oluşturulan kişisel durum sicilinin düzeltilmesi niteliğindedir. 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 4/1. maddesi uyarınca, aile mahkemeleri, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun üçüncü kısmı hariç ikinci kitabında (m. 118-395) yer alan aile hukukundan doğan dava ve işlerde görevli olup; kişisel durum sicilinin düzeltilmesi davaları bu mahkemelerin görevi kapsamında değil, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36’nci maddesi gereğince asliye hukuk mahkemesinin görevi dahilindedir. Çocuğun, davalılar ... ve ...'in çocuğu olmadığının, annesinin davacı ... olduğunun tespiti halinde, doğum tarihinde ... dava dışı İbrahim ile evli olduğuna göre, mevcut kaydının iptali durumunda kanunen ...'nın evlilik hanesine tescil edileceği, düzeltmenin bu şekilde olacağı tabidir. O halde, davanın bu bölümü bakımından, asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğu nazara alınarak, görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, bu yön nazara alınmadan işin esasının incelenmesi doğru bulunmamıştır.
Bu itibarla yukarıda (2.) bentte açıkılanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu sebeple yerinde olduğundan kabulü ile hükmün yukarıda (2.) bentte gösterilen sebeple Hukuk Muhakemeleri Kanununun 428'nci maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, işbu kararın tebliğinden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25.04.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.